Otizmde Ergoterapi
Otizm; OSB (otizm spektrum bozuklukları) hastalık grubunda yer alan sosyal, sözel ve sözel olmayan iletişim-etkileşim problemleri ile karekterize bir hastalık grubu olarak tanımlanmıştır. Sözel ve/veya sözel olmayan iletişim unsurlarının yanında otizm tablosunda bireysel farklılıklardan kaynaklanan duyusal işlemleme ve bilgileri bütünleştirme zorluğu da karşımıza çıkmaktadır.
Bu farklılıkların, bireylerin eşsiz ve kendilerine özgü bireysel farklılıklarından yani kendilerine özgü duyu profillerinden kaynaklanabileceği düşünülmektedir. Otizmli bireyler çevresel uyaranlara karşı hiporeaktif (normal cevabın altında) ve/veya hiperreaktif cevaplar (normal cevabın üstünde) sergileyebilmekte ve buna bağlı olarak uygun adaptif cevap açığa çıkarmakta zorlanabilmektedirler. Bu sorunlar bireylerin normal motor ve bilişsel geliĢimlerinin yanı sıra iletişim-etkileşim becerilerini olumsuz yönde etkileyerek dil, fiziksel ve sosyal becerilerinin geç, az veya hiç kazanılamamasına neden olabilmektedir.
Ergoterapistler çocuk ve ailelerin ihtiyaç, gereksinim ve günlük yaşam aktivitelerindeki katılımlarını düzenleyebilmek ve arttırabilmek için bir dizi strateji geliştirme becerisine sahiptirler. Bu stratejiler ergoterapinin temel felsefesi olan hümanizm ve adaptasyon fikirleri ile örtüşmektedir.
Otizm spektrum bozukluğunda günlük yaşam aktivitelerindeki bağımsızlık seviyesi, fonksiyon ve fonksiyonellik ile beraber sosyal katılım becerisinin azalması bireylerde özel eğitim ve ergoterapi ihtiyacının doğmasına neden olur.
Genel olarak, okul çağında veya yetişkin otizmli bireylerde görülen davranışlar, yürütücü fonksiyonların planlanmasındaki yetersizlikten kaynaklanır ve bireylerde zihinsel esneklik açığını gösteren perseveratif davranışlar (Kendiliğinden başlayan kalıplaşmış bir sözcük ya da cümlenin hiç durmadan yinelenmesi) şeklindedir. Karşılaşılan bu problemler amaçlı aktivite yapabilme becerisini sınırlar ve sosyal katılımı olumsuz yönde etkiler. Bu nedenle otizmli bireylerde tedavi amacı ile yürütülen programlarda fonksiyonel değerlendirmelere ihtiyaç duyulmaktadır.
Duyu Bütünlüğü nedir?
Duyu bütünlüğü ilk kez 1972’de Ayres tarafından ortaya konulan bir teoridir. Ayres’e göre duyu bütünlüğü nörolojik süreçtir ve çevreden aldığımız uyaranları kayıt ederek ve beynimizde modüle ve organize ederek, dünyayı algılamamızı sağlar. Ayres’e göre duyu bütünlüğü teorisi pediatrik tedavi uygulamaları ve birçok spesifik gelişimsel bozukluğu olan çocuk için geliştirilen bir tedavi yaklaşımıdır.
Ayres, duyu bütünlüğünü, kişinin kendi vücudundan ve çevreden gelen uyarıları vücudunu etkili olarak kullanabilmek için gerçekleşen bir nörolojik organizasyon süreci olarak tanımlar. Duyu bütünlüğü organizasyonu kişinin vücudunu çevreye karşı etkili bir şekilde kullanabilmesini mümkün kılar. Mekansal ve zamansal açıdan gelen farklı duyu girdilerini ve bilgileri, yorumlamak, ilişkilendirmek ve birleştirmektir.
Ergoterapistler farklı tanı gruplarına yönelik duyu bütünleme tedavi yaklaşımını uygulayarak farklı sonuçlar almaktadır. Tedavinin temel amacı belirli algısal motor ve akademik becerileri öğretmek değil, beyinde duyuları organize ederek işlemleme sürecini geliştirmektir .
Bir yanıt yazın